10 Kasım 2012 Cumartesi

Tek bedende kac kisiyiz?

Bu yil bi atesli silah almaniz ihtimali 17de 1
Yataktan duserek olmeniz ihtimali 2milyonda 1
Birinin sizi bir baskasi sanarak konusma ihtimali 44te 1
Depresyona girmeniz ihtimali 9da 1
Dusen bir ucagin kafaniza carpmasi ihtimali 25milyonda 1
Bu yaziyi okumaniz ihtimali...

Dusuncelere boguldugum zamanlardan cok filmlerde bogulmak istedigim gunlerden birindeyiz,gel gor ki havalarin da etkisiyle bu durum hic de ic acici cerceve sunmuyor.
'Neden bu yalnizlik?'
Diyen birine,icinizde yasamakta olan insan kalabaligindan soz etmeyi denediniz mi? ben de denemedim.(Usengeclik HIC IYI BIRI DEGIL.)

Bazen kolombiya kravati baglamak isteyecek kadar sinirlenen,
Bazen hizli giden bi arabada son ses muzik ve camlari acip gidecek kadar mutlu olan,
Bazen umursamazligin dibine vuran,
Bazen takinti haline gelecek kadar umursayip kafayi siyiran,
Birine deli gibi deger verip,digerini seyine takmayan,
Vazgecen,
Vazgecmeyip sonuna kadar denemek isteyen,
Bazen plan program yapip,
Bazen ani yasamanin gerektigine inanan,
Korkup kacan,
Sonunu dusunmeyip cesaret eden,
Bazen bildigi halde aymazligin dibine vuran,
Her seyi bosveren,
Her seyi onemseyen,
Karsisindakine sonsuz guvenen,
Artik guvenme dygusunu yitiren,
Ask'in varligina inanan,
Ask kelimesini lugatindan sokup atan,

... kac kisi barindiriyoruz icimizde?

Bunlarla nasil basa cikabiliyoruz?
Tek bedende kac kisiyiz?

4 Kasım 2012 Pazar

sen ne dersen de

'keske' ;  1 kelime,2 hece  sonsuz dusunce.
O dsunceleri ucuca baglayip ucurtma gibi uzaya gondermek istiyorum ki orda diledikleri gibi gezip dolasabilsinler.
Sonra beynimin kapilarinda 'TAK TAK TAK TAK TAK'
Bi bakiyorum; Keskenin En yakin arkadasi  'neden' . Bilmezsiniz siz yedikleri ictikleri ayri gitmez bunlarin.
Biri takilip dusse digeri hemen imdadina kosar.bazen de birbirlerini oyle bir kamcilarlar ki beyninizin duvarlarindaki yankilari disaridaki gozler tarafindan bile algilanabilir seviyeye gelir.ve o gozlerin sahiplerinin agizlarindan cikan muhtemel cumle de 'neyin var?' olur.
'Yok bisey' in icinde barindirdigin onca dusunceyi toz bulutu halinde beyninden savusturdugunu sanirsin anlik bi hareketle.
Iste tam bu durumlarda isin icinden cikamiyorsam icinden is cikarmayi tercih ediyorum.
Dusunmemeyi basarabilirsek bence hayat cok kolay,ben daha da beterini yapip ince dusunmeyi tercih ettigimden agzima sicilasi bir halde (az cok afedersiniz ama hakettim ben bunu) sylvester gibi en buyuk hayal kirikligini yasiyorum.
Gel gor ki hayatta da muhtesem baslangiclar yapip sonunu yakalayamadigim gibi bu yazinin da elbette ki guzel bir sonu olmasi imkansiz.
ne yaparsak yapalim pratikte yakalayamadigimiz ama teoride cok iyi bildigimiz bi'sey olan dunyanin donmesini durduramadigimiz gibi 'ya ben yoruldum biraz mola versek de sonra yasasam' da diyemiyoruz tabi.
O zaman;
bari biraz BUNU dinleyelim napalim yapcak biseyimiz yok.



26 Ekim 2012 Cuma

Kelimeler albayım bazı anlamlara gelmiyor.

merhaba.

Aslında bir süredir hiç bir şeyden bahsetmek istemiyorum,hatta bir süre daha hiç bir şeyden bahsetmek istemeyeceğim sanırım.Bazen ben çok üzülüyorum,hani bildiğin böyle bayağı bayağı üzülüyorum.bu sanırım hiç hoş bi'şey değil.
Uzun zaman oldu yazmayalı,ne kayıplar ne kazançlar...
Dengesiz ruh hallerimin açıklamaları var,lakin onları bir bir anlatacak bir tercümanım yok.
Hayata parantez açıp devam etmeye kalkışıyorum,dış perspektif için yararlı oluyor.
Bazen öyle saçmalıyorum ki -tıpkı şu an ki gibi- kelimelerim bile tek başına bambaşka sokaklara girip kayboluyor.
Sanırım beynim aramızdan ayrılmaya karar verdi.
Yoksa bu birbirini tamamlayamayan kelimelerin başka anlamı olamaz.

Şimdi durup düşününce;
Uzun süreli yalnızlık,bağımlılık yapıyor.
Ruhum alışmış olsa da beynim artık error veriyor.
Beynimi bi süreliğine postayla tatile göndermek istiyorum.

İletişim dediğimiz çok acayip,
İnsanlarla konuşmak beni çok yoruyor mesela,ama oturup buraya saatlerce yazabilirim.(işte bu yüzden de twitter çok faydalı oluyor.Lakin ne yazsam altında bi'şey arayan,orayı fazla ciddiye alan insanlar [eş,dost,tanıdık,arkadaş] yüzünden artık eskisi gibi yazamıyorum bile.)

Yapamadığım şeyler için kendimi duvardan duvara çarpasım geliyor,sonra kitap okuyorum geçiyor.
İnsanlara gösterdiğim en samimi hallerim ise beni çileden çıkarıyor.
Aldanmak,bağlanmak,güvenmek ve sevmek gibi duygularımı varşova radyo kulesinden aşağı fırlatmak istiyorum.

Aslında çok şey değiştiği halde -bana göre- hiç bi'şey değişmemiş gibi olduğunu düşündüğüm için de uzun süredir yazmıyorum.
Şimdi hasta yatağımda bu yazıyı bitirirken de tek istediğim güzel bir sesten saatlerce şarkılar dinlemek...


m e s e l a i ş t e b u n u n g i b i . . .

y a d a b u n u n g i b i . . .







3 Temmuz 2012 Salı

Yumurta tavuk olayı



Merhabalar ben üşengeçlerin şahı.
Sınava şurada kalmış kaç gün ben hala çalışmıyorum.
-Bir de hasta oldum yetmiyormuş gibi.-
Yeni yöntemler geliştiriyorum sadece.
Bu da onlardan bir tanesi.
Bir tirat nasıl çalışılır konulu kompozisyonum.!
Duvarlarla ciddi düşündüğümü söylemiş miydim,
Neredeyse en büyük yardımcım,sırdaşım,arkadaşım hatta aşkım.
Geceleri saatlerce kiminle bakıştığımı sanıyorsunuz.
Bazen gündüzleri bile.
Lakin çalışmazsam bu sefer o bile beni kurtaramaz.
Yıllardır hayalini kurduğum an be an düşündüğüm ve sonsuz huzura kavuşacağımı hissettiğim o büyük günlere yaklaşmışken elimden kayıp gitmesine izin vermek elbette ki olmaz.
Hadi biraz şevk.


25 Haziran 2012 Pazartesi

Durup durup düşünMEmek istiyorum.

Level 1
Düşünmemek için görmezden gelmeyi tercih ettiğim zamanlardan,savaşamayacağım için sustuğum zamanlara atladım.
Level 2
Önemseyip üzülmek yerine umursamayıp üzebileceğimi anladım.
Level 3
Sadece çıkarı için hareket edip duran insanları tanıdım.
Level 4
Mutlu olmak için kimseye ihtiyacım olmadığını ama aynı dili konuşabileceğim hiç kimsenin yanımda yamacımda bulunmadığını gördüm.
Level 5
Aklıma gelenin başıma geldiğine şahit oldum.

Sonra Salome ile tanıştım.İlk başta nasıl korkutucu bilemezsiniz.Ama sonra...
Onu anlamaya çalışmak ve öğrenmek için çabaladığımda düşüncelerim ucuca eklenerek büyümeye başladı.
Tutkunun ve karşılıksız aşkın yarattığı öfke ve hırs...
Aslında gücünün farkında olan ama aşkının karşısında ne yapacağını bilemeyen güçsüz ve çaresiz bi kadın.
Öyle çok seviyordu ki,sevginin öfkeye dönüştüğü o kör noktadaydı.
Son çare olarak içindeki sakladıklarını söyleyebileceği Yahya'nın vücudundan ayrılmış kafası...
Acizdi çünkü yapabileceği tek bi'şey vardı belki de-unutmak istemediği için (istese unutabilir miydi? EVET ? böyle diyen insanlarla dolu çevrem.çünkü onlar unutabilecek kadar az sevmişler,
üzülmeyecek kadar az önemsemişler ve özlemeyecek kadar az değer vermişler....) - onu yaptı.

Ben mi n'aptım?

Ben ise; gözlerine baktığımda zamanın durduğunu hissetmiştim oysa ki,sanki yıllardır tanışıyor gibiydik.
Buna rağmen bile aşk diye duyduğum şeyin başımdan aşağı süzülen soğuk su gibi küvetteki delikten akıp gitmesini beklemekten başka çarem yoktu.
Bekledim...Ama gitmedi.
Sabah akşam düşünmek diye de bir şey vardı üstelik.Yetmiyormuşcasına bunu dile getirmek acizlikte gelinen son nokta mıydı.Bi saniye Bi saniye...Bence başa sarmalıyız yazar burda Aşk.a düpedüz hakaret ediyor.Aslında yazar değil insanlardı onu bizden bu derece soğutan.Üstüne planlar yaptırıp,stratejiler kuran,yalanlar ekleyip,çirkinliklerle çarpan.O da onlardan biriydi.Belki de o da bir Yahya'ydı .Ya çok sevmişti de böyle olmuştu -tıpkı benim gibi- ya da sevginin anlamını bile bilmiyordu...

Aslında çok fazla şey yazmak istemekle yazmamak arasındaki köprüdeyim yine.
Toparlayamadığım düşüncelerim,
Engelleyemediğim duygularım ile sürüklenip duruyorum.
Gündüzleri neyse de geceleri onları zaptetmek oldukça zor bi iş haline geliyor.
Hareketli şarkılar, komikli videolarla onları oyalamaya çalışıyorum.

Durup durup düşünMEmek istiyorum.

22 Nisan 2012 Pazar

Duymuyorsan biraz sesi açabilirsin..

Söylemek istediğim tam olarak da bu..






Nefret ediyorum benimle konuşma tarzından,
Nefret ediyorum saç tıraşından,
Nefret ediyorum arabamı sürmenden,
Nefret ediyorum gözlerini bana dikmenden,
Nefret ediyorum o asker çizmelerinden,
Nefret ediyorum aklımdakileri okumandan.

Sana olan nefretim beni hasta ediyor; o kadar ki hatta şair yapıyor.
Nefret ediyorum hep haklı olmandan.
Nefret ediyorum yalanlarından.
Nefret ediyorum beni güldürdüğünde; daha da kötüsü ağlattığında,
Etrafımda olmadığında nefret ediyorum,
Dahası telefon açmadığında.
Ama en çok da, senden nefret edemememden nefret ediyorum.
Hiç hoş değil ama; biraz olsun bile değil, 'hiç' nefret etmememden..

7 Mart 2012 Çarşamba

Kurdum ama döviz değildim.



Level atlayıp aşk filmleri yerine hikayelerinde boğulmayı denedim.Evet gerçek hayatın filmlerden çok farklı olduğunu,UNUTMAK için soğuk duşun altında 'yarım saat' kaldıktan sonra; 1 hafta yatakta hasta yattığımda anladım.Oysa her şey 'romantik komedi'leri andırır cinste başlayıp 'romantik'e dönüşmekte iken birden bire kendimi 'bilim-kurgu' içinde bulmamla sona erdi.Sonrası işte dediğim gibi 'kurdum da kurdum,kurdum da kurdum...'
(kurdum ben çünkü döviz değil.burdan sonrasını okumak isteyenlerle ciddi düşünüyorum,onları öpüyorum,okumayanlara ise teeessüflerr,alınmalar benden kucak kucak)


Derken derken mp4.e şarkı yüklemeye bile üşendiğim zamanlar çıkageldi birden.yine de şarkılarda boğulmaktan vazgeçemedim.. başladım sırasıyla;

....

Oysa 1 ay öncesine kadar evde sürekli BU ŞARKIYLA dans adı verilen çeşitli,garip hareketler sergiliyordum.Öyle de normal bi kızdım işte..Sonrasında günler daha da normal seyrederken; bir gün her şey tamamiyle değişti.İşte o gün nasıl mutluydum nasıl nasıl.Neredeyse bütün mahalleyi toplayıp 'HAYAT SEVİNCE GÜZEL' filmindeki o dansı bile yapabilirdim.Sonrası ise günler; şu mutsuz biten aşk romanlarının cümleleri gibi tek tek beynimi kemirmeyle,hayatın anlamsızlığını dile getirip,ota boka depresyona girmeye meyilli bir ergen gibi somurtmayla,ananemin söylediklerini dinliyor gibi yapmayla,aç olmadığım halde yediğim bilumum yemek ve yiyeceklerle,param olmadığı halde gezdiğim mağazalarla,ondan gelmesini beklediğim mesajlarla,beynimi toplayamadığım halde okumaya çalıştığım kitaplarla geçti.

Şimdi mi..?
İşte tam olarak böyleyim...






1 Şubat 2012 Çarşamba

Yıllar sonra'ydı ama sevgiler sonra değildi.

Yıllar sonra karşılaşmışlardı.Yıllar yıllar yıllar sonra... Ama sanki hep görüşüyorlarmış gibiydi ilk karşılaşma anı..Zaman onca şeyi değiştirirken duygular nasıl aynı kalırdı? Unutmak denilen şey neyin nesiydi? nerdeydi? neden bunca zaman kendini hissettirmemişti? O an geçecek sanmıştı kız.tam o an her şey bitecekti sanmıştı.Artık geçecekti.Ama geçmedi..
Neydi böyle hissettiren aşk mıydı...değil miydi... Peki kalbinin içinde dışarı çıkmak için bekleyen SENİ SEVİYORUM neydi.?
O belli belirsiz vucudundaki titreme neyin nesiydi?


....


Yıllar sonraydı ama sevgiler sonra değildi.


Dinletmek istediği bir değil bir çok şarkı vardı... Ama ilk söylemek istediği buydu..