20 Ağustos 2011 Cumartesi

How many languages can you speak?

buna sayı vermek çok akıllıca olmaz.bazen öyle diller konuşuyorum ki kendim bile anlamını bilemediğim kelimeler ortaya çıkıyor.bazen düşüncelerim konuşuyor mesela,bazen gözlerim,bazen ellerim, çok nadir duygularım,ama en çok parmaklarım malumunuz çağımız internet çağı.bak yine ne çok konuştum ama pardon ellerim konuştu sanırım çok da gevezeyim bu nedenle dil bilmeme gerek bile yok bazen,ama sadece bazen.kime ne.

bir sandalye çek ve otur.mumlar var,mumları yak.

12 Ağustos 2011 Cuma

meselaa seni kac liralik aylik mutlu etmeye yeter?

bana bir saz verin çalarım atarım tutarım keyfimden
Bana bir yaz verin ısınır içim güneşinden
Bana bir naz yapan olur ah ölürüm ben aşkımdan
Bana bir caz yapan olur ah kızarım alev gibi ben.

bir sandalye çek ve otur.mumlar var,mumları yak.

11 Ağustos 2011 Perşembe

kaybolmadikca kendinde ve ölmedikce hayat zengin ve sonsuz mudur ?

içimdeki espri makinası ben diyor ki :
-hayat boktan bir hadise,şimdi sıkıyosa gel gülümse (çok pis kafiye canavarıyım,bazen iğrençleştiğim olur.kimi zaman saçmalık.bugün çok yorgunum lakin konuşasım gelmiyor değil,cümleleri uzatmaktan yanayım ama anlamsızlık can sıkıyor.)
entellektüel ben : asıl kendinde kayboldukça ve öldüğünde herşey sonsuz herşey zengin.
sade benliğim ise: -bugünn deli gibi sosyalleştim avm.nin altını üstüne getirdim,hastaneden çıkar çıkmaz oraya koştum hatta depar attım.gezdiğim dükkanlara 2.kez hatta 3.kez girerel mağaza çalışanlarıyla arkadaş bile oldum.sürekli söz verdiğim ve diyete girdiğim halde deli gibi burgerladım.sonra eve geldiğimde kafamdaki ramazan davulcusuyla tanıştım.ve anladım ki dışarı çıkmak bende baş ağrısı yapıyor...
_çokdertliymişim aslında bunu da şimdi farkettim_

bir sandalye çek ve otur.mumlar var,mumları yak.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

başlığı kaybettim,bulamıyorum.


içimde biri bana cropped tshirt alsın diye bağıran bir çocuk var._onu susturup geliyorum siz okumaya başlayın sevgili dostlar.



malzemeler:
-ha bugün ha yarın denilen bir post var şimdiye kısmet olan.
-yaz okulu macerasını da terki-diyar eylemiş,kendimi uzaklara atmış o uzaklardan size seslenen bir ben var.

bu malzemelerle ortaya bir 'yolculuk hikayesi' çıkar.
ya da 'birgençkızınhazinyollardaziyanoluşu' ki bu hiç iç açıcı bir yazı halini almaz.

gel gelelim bu yılın 91203471092710097saatini yollarda geçirdim,ki burda bir _mantıkhatası_oluşmakta.türkçesi 'resmen HELAK oldum azizim'.
[istanbulmuş,ankaraymış,izmirmiş,balıkesirmiş,akçaymış,mersinmiş,kuşadasıymış,aydınmış...bir kısır döngü şeklinde...]

biraz kıçımın üstüne oturmuşken bir kaç film bakındım.bizim türkler napmış netmiş derken;

'Kağıt' filmine denk geldim.ben siyaseti anlamam,sevmem.ama bu filmde oldukça önemli noktalara değinilmiş en azından 'insani değerler' açısından.benim en çok ilgimi çeken kısım ise baba-oğul arasındaki anlaşmazlıktı.bizde bunun baba-kız versiyonu bulunmakta.


bu sahneden sonra anneme ilk sorduğum 'sen de mi böyle bir devlet memuruydun' sorusu oldu (:



büyük harflerle beyne kazınan tek replik :Dikkat ettiniz mi Müzeyyen Hanım; hiç bir şey yapmayanlarla devletin bir sorunu yok.

derken biraz güleyim dedim ve bunu izledim..

oyunculuklarına laf etmek bana asla düşmez ama film kötüydü be hacı.sadece replikler recep ivedikle yarışır ama sanırım 2.liği alır. ne bileyim.sansürsüz izleyin.

bu iki şahsa karşı sempatim zaten büyüktü ama filmde bunlara +Ali Atay da eklendi.kendilerini filmde oldukça sevdim.

ayrıca bu sıcakta okunacak en son kitabı okuduğum için kendimi tebrik eder ve öperim.


bir de 'tarçın' var bu sıralar.kendisi kardeşimin 1392837012937.evcil hayvan deneyiminden sonuncusu olarak bana tanıştırıldı.daha önce balık,kuş,civciv,hamster,kedi,kaplumbağa,köpek gibi bilimum (böyle mi yazılıyordu bu.aman neyse.) girişimlerde bulunduğundan çok enterasan bir şey değil benim açımdan.


onun bir tavşan olduğunu belirtmekte yarar buluyorum ayrıca,bilgilerinize..

derken ben çok üşendim,yoruldum ve sıkıldım.aylardan sonra uzun ve saçma bir post atmanın sevinciyle gidip şarkı söyleyebilirim.nerde o enerji,o şevk o heyecan a dostlar.

bir daha ki postun 'bir sokak günlüğü' tadında olması dileğiyle...